Nilüfer Belediyesinin plastik sanatlara olan ilgiyi artırmak, Bursa’da aktif bir sanat ortamının oluşmasına katkıda bulunmak ve sanat izleyicileri ile sanat eğitimi alan gençlerin Türkiye’deki sanat üretiminin güncel durumuna ilişkin farkındalık geliştirmelerine katkı sağlamak amacıyla düzenlediği Çağdaş Sanat Konuşmaları dizisi Uludağ Üniversitesinin de katkılarıyla başladı. Dizinin ilk söyleşisi Gümüştepe Mahallesi’ndeki (Misi) Sanat Çalıştayevi’nde gerçekleşti. “Çağdaş Sanat Konuşmaları” dizisinin ilk konukları Dr. Öğretim Üyesi Fırat Arapoğlu ile Sanatçı ve Akademisyen Çağrı Saray oldu. Nilüfer Belediye Meclisi Üyesi Nilgün Berk, Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü, Eğitim Fakültesi Resim İş Eğitimi Bölümü ve Zeki Müren Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi öğrencileri, öğretmenler ve akademisyenlerin ilgiyle takip ettiği söyleşide Arapoğlu ve Saray, hem deneyimlerini paylaştı hem de farklı sanat akımları ve türleri hakkında önemli bilgiler verdi.
Avrupa ve ABD merkezli sanatla Türkiye’deki çağdaş sanat arasında yaklaşık 30 yıl kadar zamansal bir farklılık olduğunu ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Fırat Arapoğlu, “Resim ve yüzey arasındaki tartışmalara şahit oluruz. 1960’larda yeni avangart tartışmalar Batı Avrupa merkezli ortaya çıkarken, biz akademide soyut resim figüratif resim tartışmaları yapmaktaydık. Fakat 1990’ların ikinci yarısıyla birlikte Türkiye’de ‘Ressamlar mı enstalasyoncular mı?’ tartışması başlıyor. Çağdaş sanatın hem kuramsal hem pratik anlamda tartışılmaya başlanması Türkiye’de 1990’ların ikinci yarısına denk geliyor. 2010’ların başıyla birlikte Türkiye’de tekrar resme geri dönüş tartışılmaya başlandı” dedi.
Bir sanat yapıtının içeriği ne kadar katmanlaşırsa kavranışının da o kadar düşeceğini vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Fırat Arapoğlu, dönemin ekonomik, siyasi ve kültürel geçmişine bakmadan sanatın tanımlanamayacağının da altını çizdi.
Sanat tarihinin toplumsal tarihi anlattığını belirten Sanatçı ve Akademisyen Çağrı Saray da, her sanatsal hareketin, akımın ya da medyumların arkasında bir toplumsal olayın olduğunu söyledi. 1960 yıllarından sonra son 20-30 yıllık periyot içinde 60’ın üzerinde yeni akım, sanat hareketi ve eğilimi ortaya çıktığını kaydeden Saray, bunlardan bazılarının resmi sürekli gündeme getirdiğini söyledi. Sanatla sermaye arasında bir ilişki olduğunu ifade eden Saray, “Heykel ve resim, sanat tarihinin en köklü disiplinlerinden olmasının temel sebebi de satılabilir şeyler olmasıdır. Türkiye’deki sanat tarihi de resim ve heykel üzerine kuruludur. Resim mi enstalasyon mu tartışmalarının sebebi de budur. Bunların arasındaki gerilim, bu coğrafyada neyin satılıp neyin satılmadığıyla ilişkili” dedi.
Türkiye’de geçişlerin homojen bir şekilde gerçekleşmediğini belirten Saray, “Bize her şey 1980’lere, 1990’lara kadar geç bir şekilde ulaştığı için biz bir anda güncel sanat diye bir şeyle karşılaştık. Sanat tarihindeki geçişler yaşanmadan, dada, minimalizm, enternasyonal gibi akım ve hareketler hiç oluşmadan birden pentürden enstalasyonlarla karşılaştık. Bizde geçişler homojen geçişler halinde gerçekleşmiyor. Darbeler ya da tepeden inme verilerle hareket ediyoruz” diye konuştu.
Sanat tarihinin sanatın kendisi gibi okulda öğrenilemeyeceğini vurgulayan Çağrı Saray, şöyle devam etti:
“Sanat tarihi de aslında Türkiye’deki toplumsal hayata çok benzer. Çoğu zaman temeli yoktur ve bir anda gerçekleşir. Bir anda gerçekleştiği zaman da o coğrafyada başka gerilimler ortaya çıkar. Sanat tarihi okulda öğrenilmez. Sizin sürekli dışarıdan bunu beslemeniz ve tamamlamanız gerekir.”
Söyleşinin sonunda Nilüfer Belediye Meclisi Üyesi Nilgün Berk, Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey adına konuklara teşekkür etti.
Hosted by WordPress Hosting